14 Aralık 2012 Cuma

Hatırla...

         Hani o zamandan kalan bütün şarkıları unutacağımı düşünerek şarkı nakaratları söylerdin ya:
         -Ya beni unutmuşsan ,ya da artık sevmiyorsan..
         Nasıldı hatırladın mı o şarkı..???
         Ya beni..
         Dediğin gibi oldu..Yazdığın yazılar ,şiirler ,mektuplar...
         Dediğin gibi..
         Telefon da kalmayan sesin..
          -Alo kimsin ?
          -Benim ..
          -Sen kimsin ?
         Olmadı ya olsaydı böyle olurdu herhalde konuşmalar..
           -Selam..
           -Pardon çıkaramadım..
         Yolda bir karşılaşma konuşması olur şimdi..
         Dışarıda kar yağıyor..Kimin umurunda ..Adın mı kaldı?Adım mı kaldı?
         Hepsi hikaye idi..Bitti ve gitti..
         Ben uzak geçmişi hatırlıyorum sadece ..Sen yakın geçmişi..
         Her akşam seninle beni yeniden tanıştırıyorlar güya..Sen değilsin biliyorum..Ses çıkartmıyorum .. Sen değilsin..
         Karşımdaki kadın:
        - Boş verin diyor Alzheimer..Tanımaz..
        Ama o da benim anlattığım anılardan habersiz..Geçmişi yok..
        - Unutkanlık diyorlar onun için..
        Aynı masada karşılıklı oturup birbirimizi tanımadan yemek yiyoruz..
        Tanışamadan ..Konuşamadan..
        Gençlik bu..
        - Hatırla..Hatırla ..Hatırlaaa..

       
       
         

12 Aralık 2012 Çarşamba

Eski dostum..

    Hava bozdu..Kuzeyden sıkıca ,hem de pek sıkıca esiyor yel..
    Kuzeyden estiğini söylüyorum ya..Kitaplardan ,televizyonlardan ,gazetelerden öğrendiğim soğuk rüzgarların kuzeyden estiğini duyduğumdan..
   Yoksa şehrin ara sokaklarından birinde yarı açık bir camdan bunu bilmem neredeyse imkansız..
    Ama burası Ankara..Her şeyini bilirim..En güzel günlerini de ,en kötü günlerini de beraber yaşadık ..
    En eski dostlarımdan biridir..Birbirimize kötü gözle bakmadık..Kol kola girip yürümüşlüğümüz çok kaldırımlarında..
    Sevgililerimizden ayrıldığımızda birbirimizin saçını sıvazlayıp teselli verdiğimiz,göğsümüze yaslayıp ağlamasının bitmesini beklerken onun hıçkırıklarıyla göğsümüzün ,sesimizin titrekliğini sakladığımız çok olmuştur..
    Elele tutuşmadık..Kol Kola omuz omuza çok yürüdük..
    Sevgili olamadık birbirimize..Yetemiyeceğimizi bildiğimizden birbirimize..
    Ama yalnızlıklarımız ikimiz olsak da bitmedi..
    Birbirimize ağladık..Bir birimize gülümsedik..Birbirimize çok güldük düştüğümüzde..
    Biz dosttuk..O her köşesiyle benim dostumdu..Her halinde gördüm onu ..Oda beni..
    O yüzden bilirim..Havasını ,kokusunu ,hüznünü,kırılışını..
    O da beni bilir..

8 Aralık 2012 Cumartesi

Hoşcakal...

       Zor konuşuyordu..Anlatamıyordu..Sesi çoğu zaman çıkmıyordu..Acısı onu kitliyordu..Kelimelerini , sözlerini ,kollarını ,bacaklarını,gözlerini esir almıştı..
       En çok güvendiği ,en çok sevdiği ,hayatının en değerli varlığı işte bu gece yarısında kendisini terk etmişti..
       Hani gitmeyecekti..
       Gitti..
       Hani onu hiç yalnız bırakmayacaktı..
       Bıraktı...İşte yalnızdı..
       Hiç ağlatmıyacaktı onu söz vermişti..Hem de kaç kere..
       O zaman bu göz yaşları ne idi..?
       Suskun kalmak istemiyordu..Avazı çıktığı kadar bağıra bağıra ağlamak..Aklına gelen bütün nedenli soruları bağıra bağıra sormak..Gidişine engel olamadığına yanmak..Yandığını nasıl acı çektiğini bağıra bağıra ciğerlerini yırtarcasına anlatmak istiyordu..
       Nereye gitmişti..Nereye gidebilirdi ki ..
       Az önce alıp gitmişlerdi..
       Son bakışında gidişine bir yalan bulmak istercesine bakmıştı..Son nefesini verirken gözlerinde kendini görür gibi olmuştu..
       Gitmişti işte...
       Gitmişti..
       Bütün herşey bundan sonra bundan öncede olduğu gibi yalandı..
       Hıçkırıklarının arasında hatırladı..
       Ne elveda demişti ona..Ne güle güle..
       Ardından el bile sallamamıştı..
       Çırpıntısından fark etmemişti..Oda bir bakışla kalmıştı..
       Bakışında bir kelimelik anlam vardı..
       O da hoşcakal...







2 Aralık 2012 Pazar

Gidiyorlar birer birer..

    Her akşam sessizliği bir fısıltıyla bozar , eğik bir kafa işaretiyle beraber:
    - İyi akşamlar .. Derdi..
     Çoğu zaman işimden kafamı kaldırıp cevap verirken yok olurdu kapıdan..Arkasından yüksek sesle cevaplardım..
    -İyi akşamlar...
     Çalıştığımız iş yerinden önce o ,sonra ben ayrıldık..Görüşmedik yıllar boyu ..Bir haberde alamadım..
      Uzunca bir aradan sonra gecikmiş akşam saatlerinin birinde eve gidişin telaşıyla yürürken sarsak adımlarıyla bir köşeye dönüşünü gördüm..
      Köşeye varınca ardından baktım..Bayağı sarhoştu..Kaldırımda pek kalamıyor..Araçların arasından yola çıkıyor..Tekrar kaldırıma dönmek için epey bir uğraş veriyordu..
      İşinin ehli iyi bir ustaydı..Eğer bir işi isteyerek yaparsa çok güzel yapardı.. Ama eğer istemez ise o iş için ayrılan bütün malzemenin içine ederdi açıkçası..
     Çok kibar sayılmazdı ... Kibar davranmayı severdi..
     Geçen akşam bir arkadaşımla karşılaştığımda öğrendim öldüğünü..Müşterisiymiş..Laf arasında söyledi önemsemeden..Beni tanıdığını söylemiş bir gün ona..
     Gidiyorlar birer birer ..Hayatımızdan ..Bazen iyi gün dileyenler..Bazen iyi akşamlar diyenler..Hayatımızın sesleri kayboluyor mu ?..Yoksa ben mi sağırlaşıyorum..
     
   

27 Kasım 2012 Salı

Sis pus geldi.. Yağmur gecikti...

           Çok çok uzun zaman olmuş..Ben farkında olmadım..Bu gün farkettim..Yağmur epeydir yağmıyor..Islanmayalı çok olmuş..
           Yakamı kaldırıp ,büzülüp saklana saklana ,sakına sakına yürümeyeli çok olmuş..
           Güneş var..Isıtmayan ,benle ilgilenmeyen bir güneş..Gölgem bile yerinde durmuyor..Ne varmış gibi , ne yokmuş..
           Sabah ve akşam gözlüklerimi silip duruyorum..Pus gitmiyor..Pis kömür kokusu burnuma gelmiyor değil.. Kötüye yormuyorum eskiden kalma bir alışkanlıkla ben öyle hissediyor olabilirim..
          Kömür kokusunun sindiği ,hiçbir rengin olduğu gibi olmadığı , sisli ,puslu gri bir Ankara olurdu.. Yakaları kaldırılmış , kısa ceketlere sığınmış kişiler hızlı sarsak adımlarla bir çukura basıp ,sudan sırılsıklam olmuş ayaklarını dahada ıslatmadan yürürlerdi..Kimse kimsenin gözüne bakmaz ,boyunları kabullenmişliğin ızgarasından geçmiş bir büküklükte sessizce yanınızdan süzülür giderlerdi..Olmayan işlerine , girince kıyamet kopacağından sığınılması en son düşünülen evlerine yetişecekmiş gibi giderlerdi..
          Kahve köşelerinde bir bardak çay daha bırakılmayacak şekilde yer değiştirirler.. Kahveci yakalayıp çayı bıraktı mı soğutmadan içmezler ,yeni bir çay gelmesin diye kahveciye kaptırmamak için avuçlarında sıkıca tutarlardı..
          Gece karanlıklarına sığınıp ,saklanıp evin yolunu uzattıkça uzatırlar..Parasızlığın ve işsizliğin hesabını verecekleri kapı arkası bağırtılarını geciktirmeye çalışırlardı..
          Islanmış , neyin yorgunluğu belli olmayan bir bel büküntüsü ile kapıdan girerler.. Temiz olmasa bile evi kirletmemek amacıyla  kapının arkasında üstünü temizler gibi yapar , içeriden söylenenleri duymuş ,duymamış gibi bir eda ile ,birazda içinde olmayan umursuzluğa sığınarak önüne ne konursa yerler .. Sorulanların hepsine tamamlanmamış cümle ve kelimelerle cevap verir, bir an önce ortadan kaybolmak için kendilerini uykuya teslim ederlerdi..
         O Ankara çoğu böyle yaşanan hikayelerle doluydu..
       

19 Kasım 2012 Pazartesi

Bulutların içinde,üstünde siyah torbalar..

        Havalar soğudu..Bulutların içinde ,üstünde siyah torbalar..
        Camlarda buğu olurdu sobanın üstündeki güğümden , tencereden..
        Camda şekiller , adamlar ,harfler yapardık..
        Camın içinde otururduk..Akşam karanlığı çökmek üzere olurdu..Oyunlar oynardık..Akşamın gelmesini kovalamaya çalışırdık..Akşam ve karanlıkla gelen korkularımız geciksin isterdik birbirimize söylemeden..
        Yağmurları ,cama vuran damlalarının arasından dışarıyı görmeğe çalışırdık..Şimşekten, gök gürültüsünden , her türlü gece sesinden ,tıkırtılardan ayak seslerinden ,biraz yüksek sesle konuşularak yürünen sokak sohbetlerinin seslerinden ,tedirgin olur korkardık..
        Çoğu zaman üç kişilik yalnızlığımız vardı..Üçümüzü üst üste koysan yarım adam etmezdik.. Zekamız bize savunma için ışıklar yakardı..Çamaşır sopalarımız ,elektirik süpürgesi borularımız , penselerimiz ,oklarımız ,yaylarımız ,mızraklarımız ,toplarımız ,gazoz kapaklarından bozuk ağlayan bebek içlerinden ,şıngırdayan herşeyden ,ceviz ve fındık kabuklarından yapılmış tuzaklarımız , ağlamaya ve gözyaşlarına karşı göğüslerimiz vardı..
        Çoğu sabah edilirdi sinilmiş yorgan altlarında.. Sessiz planlar anlatılırdı olmayacak fısıltıyla..
         Elektirik kesilirdi en olmadık en savunmasız en boşluklu anımızda...
         Hemen mumlar aranırdı..Çığlıklar susturulur ..Mumun başına , yakınına geçilir karanlığa meydan okurcasına el yanmama oyunları oynanır..Mum ışığından duvara şekiller yapılır .. O şekillerin sesleri çıkartılırdı..Bazılarından korkulurdu..O şekil bir daha yapılmazdı...
        Yalnızlığımızın çoğunu uğurladık..Biz bize kaldık..
        Havalar soğudu ...Bulutların içinde ,üstünde siyah torbalar ..
        Göz altlarımıza inmiş..
       
         

15 Kasım 2012 Perşembe

Ben yalnızlığın..


        Kuru yaprakları ezip geçerken çıtırtıların arasından sesimi duymayacaksın.. Duyuramayacağım.. Duyurmayacağım..
        Baktığın resimlerde beni göremiyorsun ..Yokum..
        Dinlediğin şarkıların notalarının içinden geçiyorum..Fark edilemeyecek bir ses oluyorum bir piyano tuşundan sana..
        Ellerini oğuşturuyorsun..Parmak aralarında duruyor elini tuttuğum anlar.. Hissediyorsun ama beni değil..
        Yanağının kızartısında soğuk var .. Ben de varım.. O parmaklarıma değen anında ki gibi..
        Gözyaşlarına eşlik ediyorum..Damlalarında gözlerim..
        Okuduğun romanların kahramanlarının en gözdeleri benim.. Ya koşuyorum dağ tepe, ya uçuyorum bulutların arasında ,ya aşık olup sarhoş bir durumda dolaşıyorum sokak sokak,     at sırtında dolu dizgin bir yerlere koşturuyorum ,ya bir ameliyat masasının kenarında birilerinin gözlerinin içine bakıyorum ..Ya bir yağmur altında dans ediyorum..
       Bazı gecelerine ortak olmuyor da değilim.. Elinde kadehini ovalayıp çıkardığın seste bende varım.. Camın buğusunu silip dışarı baktığında gördüğün gölge benim.. Gecenin sessizliğinde o eskiden duyduğun  tren düdüğünün anısında da ben varım..
       Yatağına koy başını , uyumadan az önce hayal meyal kurduğun düşlerinde de ben varım.. Yüreğinin en derininden göğsüne tık tık vuran benim parmaklarım..
       Bilirsin adımı ,okuduğun ,yazdığın şiirlerin içinde geçer..
       Ben yalnızlığın...
       

13 Kasım 2012 Salı

Hüzün yok bu aralar..

          Bir sabah kalkarsınız..Dünya sizin için çok güzel..Yaşamaktan aldığınız zevk doruklara varmak üzere..Hiç bir şey moralinizi bozamaz sanırsınız..Bozulmaması da lazım..Kelimelerle oynamak üzere kağıt kaleme sarılırsınız..Tam zamanı şimdi..
          Kalemi elinize aldığınız sırada aklınıza hüzün dolu bir gün gelir..Yazması güzel olur ama bugün değil..Boş dokunmadığınız kağıdı , buruşturup atarsınız...
         Yeniden boş kağıda bakarsınız..Bir başka hüzün daha kafanız da onu da buruşturursunuz..Yine ,yine yeniden..
        Radyo dan ilham umarsınız..Bir arkadaşınız..Bir dostunuz..Hepsi size ilham verir ama hüzün bu günün değil..
        Buruşmuş bir dolu kağıt masanızı doldurur..
        Sonra çiçeklere , böceklere yönelirsiniz..Uzaya bakarsınız..Dünyanın en güzel kadınlarına ,çocuklarına göz atarsınız..Hayvanları takip edersiniz..Sırtınıza vurduğunuz çuvalda ne varsa hepsini dökersiniz..
       Gözyaşlarınızı , hüzünlerinizi ,acılarınızı ,yüreğinizin kıvrandığı anları , mektupları , telefon konuşmalarını , o zaman size mutluluk veren artık sizi hüzünlendiren görüntüleri , fotoğrafları ,resimleri ,çuvala geri tıkarsınız ...
       Geriye ne kalmış bakarsınız..
       Avucunuza alırsınız yalnızlığınızı , kader arkadaşlığı yaptığınız sizi yalnızlığınıza terk etmeyen sevimli bakışları , bir kaç sıkı sarılışı ,bir kaç derin sözü ,bir ılık nefesi ardınızın boş olduğunu zannettiğiniz andaki ,sevgi sözcüklerini ,sıkı el tutuşlarını ...
      Bir avucu bile dolduramayan bunları alır ,radyoda çalan bir şarkıya takar başlarsınız kağıda  dökmeye..
      Kahvenizden bir yudum alır..Müziğe kaptırır yazarsınız..Çizersiniz..
      Biriktirdiğiniz bu hazineyi hayatınızın en güzel yerine koyup seyredersiniz..
      İyi seyirler...Tekrar..Tekrar..
      Mutluluğun resmini yaparsınız..
   
     

11 Kasım 2012 Pazar

Peynirli Puaçalı bir pazar sabahı daha..

               Bir pazar sabahı geçmişten..
               Çok sevdiği peynirli puaçalardan almak üzere bir pastaneye yürüyoruz..Kolunda az önce alınan kanın pamuğunu dirseğini kıvırarak hala tutuyor..
               Elini tutmak istiyorum..Çocukluğundaki gibi..İlkokulun bir bölümünü okuduğu semtteyiz..Eski oturduğumuz evin önünden geçiyoruz..
               Acıyor mu?
               -Yok ..diyor. Acımıyor ,alıştım artık..
              - Ben iğneden korkarım..Diyorum..
              - Boş ver ..diyor..Korksan ne olur ? Korkmasan ne yazar..
            Sıcak bir sütle ,sıcak fırından yeni çıkmış peynirli puaçalarımızı yiyoruz...
            Herşeyden konuşuyoruz sabah sabah hastalığı hariç herşeyden...
            Bir pazar sabahının içine ne sığarsa..Gece yarıları TRT 3 den doldurduğu kasetlerden ,müziğinden ,
şiirlerinden ,arkadaşlarıyla yaşadıklarından ,siyasetin en acımasızlığını taşıyan anılarından , her ne var ise o gün içimizde..
           Günün geri kalanın da o umut dolu laflarla süslenmiş umutsuzluğu anlatan tahlil sonuçları..
           Ve gidişi vakur ve dik gidişi...
           Aradan yıllar geçti..
           O semtte peynirli puaçalar alırım yine ,adı değişmiş  pastanede oturur yerim bazı pazar sabahları erken saatlerde..Artık Büyük bir hastahane binası olmuş barakanın yerinin önünden...Binaları değişmiş kokusu değişmiş aynı kalmış sokaklarda yürürüm..
           Burnumun direği sızlar derler ya öyle sızlar..Yüreğim , içim ,dışım her şeyim ,bütün bedenimle özlediğimi bilirim..
           Onunla dolaşır gibi dolaşırım..Onunla yaşar gibi yaşarım..
           Çok ama çok özlediğimi bilirim..
           Ben bilirim..
           Sızlarım , ıssızlaşırım , takılır lokmaları peynirli puaçanın..
           Kulağımda , ensemde bir ses duymak isterim ..
           -Acımıyor..
          Ama benim ki acıyor..Her lokma peynirli puaça da bile..

8 Kasım 2012 Perşembe

Yağmurun sesine bak..

     Yağmurun sesine bak..
     Aşka davet ediyor..
   
     Ne güzel bir şarkıydı..Ne güzel bir şarkı..
     Yaşların ,yılların dert olacağını bilemediğimiz yıllardı..
     Hemen her  yağmur yağdığında ilk aklıma gelen bu şarkı ve bunu söyleyen olur..
     Duvarın üstüne belki de yeni alındığından sürtünmesin ,beyazlayıp eski görünmesin diye kotu iğreti bir şekilde oturmuş ,niye gökyüzüne bakıyorsa bakacak şekilde kafasını kaldırmış , birazdan çıkaracağı sesin en azından kendisi tarafından beğenilecek olması ümidiyle söylüyordu bu şarkıyı..
     Aşıktı..Belli ki kafasında güzel bir öykünün bütün detayları vardı..Daha yeni başlamıştı ama onu kaplamıştı..
     Güzel bir sesti..
     Yağmur yağmıyordu..Hüzün de yoktu..Şarkı çok güzeldi..Yağmur yağsın istiyordu.. Yan yana yürüselerdi..Belki el ele ,kol kola..
     O zamanlar olmazdı ya ..Varsın olsundu.. Kuytu bir köşe de sıkıştırılsın..O dudağından dese olmazlansa , nazlansa yanağından bir öpücük verseydi..Sonra kızsaydı  kendi kendine olmazlandığına ...Islansalardı yağmurun çisildediğinde ..Yağmur kuvvetlenince o ceketinin yakasını kaldırsa ,elini ceplerine saklasa..Sonra onun hırkasının içinden ıslanan gömleğinden tenini fark etse..Biraz kıskançlık , biraz koruma güdüsü küçüğünü , sevdiğini ..Ceketini verseydi ..Evden görülmeyen bir yerde bir köşede alsaydı ceketini..Saklanırcasına kaçışını seyretseydi  ardından..Eve vardığında yatağının üstüne uzansa ıslak gömleğini değiştirmeden..Yeniden defalarca yaşasaydı bu anları..Beynine kazısaydı her saniyesini..Annesi çağırmadan..
      Böyle istiyordu herhalde..
      Böyle oldu mu ? Bilemem..
      Yine yağmur yağıyor da...
     
     
   

6 Kasım 2012 Salı

Havanız nasıl..? Aşka hazırmısınız?


Hava kıştan önce ılıklığını gösteriyor bu günlerde..
Sonra lodos..
Lodos tarifsiz bir rüzgardır..
Aşka benzer..
Önce ılık ılık saçlarınızın arasında dolaşır..Kafanızı karıştırır..parmakları olan, olmayan saçlarınızı dağıtır..Aklınız kafanızın bir karış üstüne çıkar orada durur işinize yaramadan..Aptallaştırır diğer bir değişle..
Ardından kapıyı pencereyi çarpar acımasız gidişlerdeki sonlar gibi..Kapatırsınız..Pencere kapı aralarından girer siz istemeden..Uğultusu kulaklarınıza yerleşir..Ama gitmez..Dışarıda ağaçları ,tabelaları,elektirik direklerini sallar acımasızlığını anlatırcasına ,yıkmadan gitmeyeceğini gösterircesine..
Sertleşir gittikçe ...
Hüzünlüdür ,gözü yaşlıdır lodosun..
Önce hafiften camınızı tıklatır..Gidişin ,ayrılığın başlangıcında olduğu gibi damla damla yaşlarla...
Ardından öfkelenir..Sağnaklaşır damlalar..
Benden sonra tufan der..Öylede olur..
Yoğun yağış ve seller...
Şarkılarını artık hatırlamamız güçleşse de Gökhan Abur ve Bünyamin Sürmeli yarından itibaren Aşkın kapımızı çalacağını söylüyorlar ..Falcı değiller..
Havanız nasıl..?
Aşka hazırmısınız..?

5 Kasım 2012 Pazartesi

İçimden geldi..


Dün sana geldim.Sen istemeden..
Söylediğin yerde yoktun..
Ayak izlerin ..
Kokun ..
Solgun yapraklara attığın imza ..
Yağmurun çiseleyen ıslaklığı ..
Gül yapraklarının kurusundan esintili kıpırtı..
Acı tebessümünden bir eser..
Yoktun işte..
Orada bende yoktum..
İçimden gelmişti sana gelmek ..
Vazgeçti içim ..
Ben sana geldim..
Yalnız ben..
Diz boyu karı özlemiştim..
O da yoktu..
Ağlamıyordu gökyüzü..
Üstünden yüzyıllar geçmişti..
Dün sana geldim..İçimden geldi..
Yalnızdım..
Sonbaharı içime çektim ,derin bir nefes...
Eğip büküp kendisine benzemeyen şarkılarda yoktu..
Ben geldim ..
Yalnız ben..
İçimden geldi ,geldim..
İçim gelmedi..
Sende..




4 Kasım 2012 Pazar

Özledim seni diyebilmek ...

               Özledim seni..
               Yüreğinizden gelerek bir telefon da ,bir rastlantı da ,bir bakış sonrasın da ,bir ayrılığın bitiş anın da , bir mezar taşına yaslanarak , bir gece yalnızlığın da , onun sizi duyması imkansız bir yerde , ıslanmak üzere tek başına  çıktığınız bir yağmur yürüyüşün de ,yılın ilk karının yağışına adımlarınızla eşlik ederken söylediniz mi ??
               Sesli ya da sessiz bunu dillendirdiniz mi ??
               Özlediniz mi?
               O içten , o eksiklik duygusu var oldu mu yüreğinizin veya vücudunuzun bir yerinde?
               Elleriniz de bir boşluk ,saçınız da bir okşanış ,yüreğiniz de bi çırpıntı eksikliği..
               Duygularınız boğazınızı hiç sıktı mı ?
               Bir bağırışınıza sesiniz katılmadı mı ? Yüreğiniz bağırtınızın yüksekliğine eşlik etmedi mi?
               Aşk demiyorum..O da olabilir de.
               Özlemekten söz ediyorum..
               Eksiklikten..
               Eksik olmaktan..Eksikliği hissetmekten..
               Özlemekten ,özlüyorum , özledim seni ,özledim sizi demekten..
               Çiçeğe ,böceğe, gün ışığına ,açlığa ,tokluğa ,doymaya..
               Her ne varsa eksiğiniz..Ne olduysa..
               Annenize ,babanıza ,kardeşinize ,herhangi bir kişiye, sağ ,ölü, canlı ,cansız..
               Söylediniz mi ?
               Söylemediyseniz..Söyleyemiyorsanız..Söylemekten korkuyorsanız ...
               İçinizden başlayarak , önce fısıltıyla ,sonra duyması gerekenlere , sizi varlığıyla eksik bırakanların sizi duyacakları ,duyamayacakları ama hissedecekleri şekilde  dudaklarınızla, gırtlağınızla ,gözlerinizle , yüreğinizle söyleyin..Benim gibi..
              Beni eksik halde bırakan her şey , herkes ,bütün sevdiklerim..Dün gördüğüm ..Yüz senedir görmediklerim ..Eksiklerim..
              Özledim seni.
             

1 Kasım 2012 Perşembe

Ziyaretime yine gel..

Geçen gece rüyama girdin.. Elinde naylon kovboy bebeğin..Bir rüyaydın.. işte bana bakıyordun..Gözlerinin bebeğinde ben vardım.. Sanki var olmamıştın..Şaşkındım.. Islak parlak gözlerinde binlerce gelecek sorusu vardı..Benden soruyordun.. Bense bütün sorularının yanıtlarını biliyor ve susuyordum..Nasıl da koşarak yaşamak istiyordun hayatı..Bense senin bu heyecanını anlıyor ,yanlışlarının nerede olacağını biliyor ,düzeltmek için kımıldamak bile istemiyordum.. Saçlarını okşamak istiyordum..Ama okşatmak istediğin ben değildim..Biliyordum o günlerde ve daha sonrasında saçların okşandığında bunun çok güzel bir şey olduğunu öğrenecektin.. Yumuşaktın..Hırçınlığın daha bedenine daha girmemişti..Sakin sakin yaşamayı unutacaktın ilerliyen zamanlarda.. Binlerce yıl öteden gelmiştin..Oysa benim saydığım dakikalar bile etmiyordu.. Islandığın yağmurlar yoktu ,benim ıslandıklarım çoktu..Dondurucu soğuk altında az yanmadım..Sen daha ne olduğunu bilmiyorsun.. Küçük ellerin daha kartopu yapmasını bilmiyor..Oysa ben de unutuyorum artık..Yapmayalı epey uzun zaman oldu..Okuma yazmayı daha bilmiyorsun..Şiirler yüreğine çizikler atamıyor daha..Bir yazıya hüzünlenemiyor ,bir çaresizliği anlamıyorsun bile.. Tanımadığın bir dolu insan girecek hayatına..Bir dolusuna hayatının en değerli çiçeklerini vereceksin , çaldıracaksın.. Bir dolusunun sepetinde ki çiçekleri alacaksın ,çalacaksın..Bir kaçı isteyecek ,vermeyeceksin ..Verecek almayacaksın.. Dinlemediğin bir dolu söz ,nota ,görmediğin yığınlarca fotoğraf ,resim ,heykel,acı,tatlı ,hüzünlü ,neşeli her ne varsa seni ben yapacak.. Ben seni çok özleyeceğim.. Hadi git şimdi..Hesap verecek durumda değilim.. Sen ben olacaksın..Ve sana özlemim hiç bitmeyecek..Özlettirme kendini ara sıra yine gel.. Rüyalarımda bekliyor olacağım seni... Unutmadan elinde küçük kemancısı olan o hala en değerli arkadaşıma da selam söyle.. Yine gel çocukluğum..

30 Ekim 2012 Salı

Bir sonbahar kasveti..

Sabah bir baş ağrısıyla kalkarsın..Hava senden daha ağrılı ve karanlık..Akşamdan kalma olmadığını bilirsin..Nedir bu sıkıntı..Unuttuğun ,bir yerlerde bıraktığın bir şeyler ,yapman gereken işler varmış gibi bir hafıza karıştırırsın yok... Radyoyu açarsın..O senden de sıkıntılı..Ne dediğini ,ne çaldığını bilmezcesine kafası karışık..Sana bir şeyler vermektense almak yanlısı.. Yatakla az önce vedalaşmamış olsan ,tekrar koynuna girip ,başına yorganı çekip kaybolmakta vardı ama... Çaydanlığın çıkardığı sese kadar ,kendine bir yer beğenip ağırlığından kurtulamazsın.. Tadı sabahtan kaçmıştır gününün..Geceye kadar daha çok yorgunluk biriktireceksindir... Cam da bir tıkırtı..Az önce bütün siyahlığıyla sana günaydın deme lüzumunu hissetmemiş hava gözyaşlarıyla camından akmağa başlıyor.. Koltuğun ,kanepenin hiç bir yeriyle barışamıyorsun..Elinde soğutmaya çalıştığın çay bardağı bile ağırlaştıkça ağırlaşıyor ,bir yere bırakıp kurtulamıyorsun.. Hoş geldin sonbahar..Hoş geldin kasvet...

20 Ekim 2012 Cumartesi

Analytics Blog: Real Time Analytics Supports Profiles

Analytics Blog: Real Time Analytics Supports Profiles: (Update: Please note that this rollout will be happening over the next couple of weeks so be patient with us as we ramp this feature up.) ...

Güle güle hüzün..

          Bir sabah kalkıp perdeyi açmışsın..
          Gökyüzü çisil çisil bir yağmuru sana gönderiyor..Soluk bir duygu içinde..
          Bensiz bir dünyaya uyanmışsın bilmeden....Tanıdık üç beş görüntü var ortalıkta , hüznünde kalmamış artık..Yağmur damlaları başka yerlerden ,benden değil..
          Soluk bir yaprağın ağacını terketmesi sana beni hatırlatmıyor epeydir.Camdan süzülen damlalarda benim gözüm yok..Dudağında günün ilk çayının damlasında aradığında ben değilim..Bu kaçıncı mevsim bilmiyorsun..Saymaya yeni başladın..
          Hatırlanacak hiç bir şey kalmadı..Unuttuğun her şeyde yok artık ..
          Dün gece yarısında hayatının en büyük boşluğu oluşurken..Gidenlere güle güle bile demedin..
          Hadi ıslanmaya çıkalım sen ve sen..Cebinin deliğinden düştüm dün gece bozuk bir para gibi çınn etmeden..Az önce bilmeden saksından koparıp attığın o ot en sevdiğin çiçek olacaktı..Açtığında binbir özenle baktığın ,kolladığın..
         Islak toprak kokusunu yeni duydun..Sevdin mi ? Biliyorsun yalnızlık bulaşıcıdır..Tek kalma , takıl bir şeylerin peşine koş ..Ellerini üşütme ,üşüyünce saklama ceplerine yumruk yapıp..Büzülme kimsen yokmuş gibi yine..Hayatın kalın dallarına ulaş , tutun..İnce cılız dallara güvenme..
         Özledim deme kimseye özlemeden..Sevme kimseyi o seni sevmeden..Seni sevse bile kimseye seni seviyorum deme ..
          O ne büyük damla idi gözlerinden düşen..Yeri göğü sallayan..Ne ince ,tiz bir hıçkırıktı boğazına takılan..
           Geçti hepsi ..Şimdi yeniden olma zamanı..Kabuğundan çıkma ,kendini bulma koşar adım hayatın bundan sonrasını hatta biraz da öncesinden çalarak yaşama zamanı...
           Elinde bir gülle ben gelmeyeceğim artık..Ağladığında yüzündeki damlaları dikkatle ve özenle sen sileceksin ...
          Ve resimlerinin içinde soluk da olsa ben gözükmeyeceğim..Kimdi bu ? Bile diyemiyeceksin..Hayatında hiç bir şeyde elimin izi yok..Bakışlarım zaten iz bırakmaz..Olmadığım kadar yakın olacağım sana..Nefesimi bile duymayacaksın..
          Güle güle hüzün..

11 Ekim 2012 Perşembe

ISLIĞIMLA ÇALAMADIĞIM ŞARKILARDAN dan

      Masanın üstünde kirli defter kağıt topağı alıyorum ,buruşukluklarını düzeltip fersiz lambanın altına geçip okuyorum..:
     - Birazdan kalkıp çıkacağız buradan. Sen yoluna ben yoluma..Hayır öyle olmayacak tabii..Ben seni her zaman ki gibi yanımda taşıyacağım..Bazen cebimde , bazen sigara paketimin üzerinde , dudaklarımda bazen..
       Kırılmış saçlarının arasında parmaklarım kalacak saçını okşarken.. Parmaklarımın arasında kalacak hatıra gibi bir kaç tel.. Elimle kirpiklerinin nemini alacağım..Yatağıma uzanacağız , yan yana..Tavana bakıp boşluğun yeni filmini seyredeceğiz..
       Sen hüzünlenip ağlayacaksın nedensiz..
       Hıçkırıklarının yağmuru göğsümü ıslatacak..Yakacak serinliği..
       Uyanacağız bir ışık sesiyle , pencerenin kenarında yanak yanağa ayışığının en büyüğünü yakalamaya çalışacağız yaprakların arasından..
        Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerin parlayacak ,umarsızca kaçacaksın kalabalığa..
        Yakalamaya çalışacağım seni..Metroda ,otobüs duraklarında ,markette ,yağmurun ıslatamadığı saçak altlarında ,ağaç diplerinde..
        Her şarkının içinden sen çıkacaksın..Bekleyeceğim..
        Sonra yine buraya bu masaya döneceksin..
        Biliyorum ..Seninde gidecek yerin yok..Sığmıyorsun bahçelere ,sokaklara ,parklara , rüzgarın ulaşamadığı kuytuluklara...
        O çocukluğunu sakladığın soğuk gecelerdeki gibi geleceksin masaya..
        Hep aynı terane , aynı şarkılar radyoda..Sohbetin en koyu yerinde sıkılacaksın benden ortamdan yalnızlıktan ..
        Dolaşmaya çıkacağız , karın yağışını unutup birbirimizi ıslatacağız gözlerimizde ki kartopu bombalarıyla..
        Ankara bu yalnızlıkları yaşamayı sever..Seni de, beni de bilir..Yaptığımız her haşarılık , çocukluk ,gençlik ,ergenlik ,resim ,fotoğraf ,şiir , hikaye ,her ne varsa duvar dallarında asılı onları toplayacağız..O gece en olmuşlarını..
       Ve ayışığı ile saklambaç oynarken kaybolacaksın yine..Dalıp susacaksın bulutların arasında..Ben seni bulamayacağım..Elimi cebime atıp yeni bir sen çıkarıp yakacağım..Ateşi ile üşüyeceğim yine..
       Biliyor musun...? Bilirsin de bilmezlikten gelirsin...
       Bana bırakacağın hüzün bu kadar...
       Acıtmıyor..Acıtmadı işte..Acımadı hiç..
       Gökten üç elma düştü...
       Hepsi senin başına...
       İşte eylül adamı böyle yapıyor..


 *** Bu yazı yeni hazırlamakta olduğum kitabımın  -Pişmiş tavukla -  Adlı hikayesinin son  bölümüdür..****
   Küçük Prens Aydın...

9 Ekim 2012 Salı

Hani vardı yaaa...

         Çok kızıyorum kendime bazen..
         Ne işin var internette ,sosyal medyalarda diye..
         Eskiden yolda karşılaşırdık bir sohbetin içinde eski bir arkadaşımızın selamını , ameliyatını ,hastalığını , ölüm haberini duyardık..
         Bir gazete haberinde ne yaptığını öğrenirdik ,O Sivas ta beş yıldır görmedim ,Mersin e gitmişti döndü mü ? Bilmiyorum ,derdik.İçerden çıktı mı?  Diye sormuşluğumuz çoktur..
         Sonra bu sosyal medya denen kazaya geldik..
         Akşam ne yediğini biliyoruz bütün ilgilendiklerimizin..Nasıl neşeyle eğlendiklerini ,ya da neye kızdılarsa..Neye üzüldülerse..
          Ve hiç tanımadığımız bir tanıdıklarının hüzünlü bir durumuyla karşılaşıyoruz..
          Bir acı sizi de sarıyor mu?
          Beni sarıyor..
          Gazetede okuduğum bir tanıdığımın şok edici ilanına benzer bir acı..
          Kayıtsız kalamıyorum..Ya öyle mi vah vah lar da yok artık..
          Hepsini yükleyip geceye taşıyorum..
          Her tanıdığımın ağrısı , sızısı , hüznü ve sevinci benimle..
          Ve mutluluklar çok az paylaşılıyor..Bana da düşen bu..
          Eee,, ama öyle kolay ortadan kaybolamıyorlar..
          Buna da şükür...
       
   
 

2 Ekim 2012 Salı

Aykut Kocaman istifa edemezse...

   Bu gün Aykut Kocaman istifa edemezse ne olur?
   Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe hayatlarında yemedikleri darbeyi yerler..
   Fenerbahçe taraftarı öyle içine yer edecek şeyler duyar ki...
   Önce Aykut Kocaman ın ilk kovuluşunun perde arkası açıklanır..Bütün Fenerbahçeliler öğrenir..Gidişini şu an çok kişi biliyor , Ali Şen durduruyor..Maçtan önce kovuluş hikayesidir bu..
   Aykut Kocaman onun hıncını alıyor Fenerbahçe den...
   Sonra Emre meselesi gündeme gelir..
   Lugano meselesi bir başka hikaye olur..
   Stochk ve Cristian hikayeleri başlar saatler sonra...
   Sonra Fenerbahçeliler maçları kaybetmeyi göze alır..Kangren olan kolu ,bacağı keser..
   Formalar satılmaz..Maçlara gidilmez..Eski başkanlar baş tacı edilir..
   Pijamalarıyla kovalanır bu olaylara neden olanlar..
   Kaçacak delik bulamazlar..Bu kovalamacaya da hiç kimseyi karıştırmazlar..
   Benden söylemesi..
   Bugün köprüden önce son çıkış.....

























14 Eylül 2012 Cuma

Ben seni tanımaktan çok mutluyum..


Ben seni tanımaktan çok mutluyum..

            Tanıdığımda en aykırı soruların sahibi olacağı izlenimim yoktu..
            Öyle gelmemişti.
            Yıllar sonra dostluğumuz gelişip ,büyüdükçe ,hayatımda bir yer almaya başladıkça fark ettim ki , o benim kendime soramadığım soruları hiç de öyle önemli değilmiş gibi soruyor,fikrimin ince gülüne büyük darbeleri küçük küçük indiriyordu..
            Bu dostluğun en güzel taraflarından birisi de bakılmayacak yerlere bakıyor, göremediğim yerleri görüyor,gösteriyordu.
            Baktığı yer çoğu zaman sizin baktığınız yerin çok uzağında,bir başka açıdan.
            Bu insanı her yaşta biraz daha büyütür..
            Eee,,, o kadar büyümediysem de beni bir kaç yaşta o büyüttü fazladan..
            Onunla yapmakta olduğum sohbetler ,tartışmalar en güzellerden ...
            Ve bu güzellikten vazgeçemem..
            Bir çok fikriyle sizin karşınızda olsa da size en yakın gelen bu dost ,fikirlerine değer verdiğim  iyi   insan, insanlarla  birlikte  hayvanları da  çok seven ,sevmeyi bilen , sevimli , içten ,  cana yakın ve sevecen arkadaşım ,  bu gün parmaklarımın  sayısının biraz üstünde olduğu için saymayı beceremediğim yeni yaşına giriyor.
            İyi ki doğdun..İyi ki varsın..Ben seni tanımaktan çok mutluyum..

Aklınıza gelirde sorarsınız diye..


Aklınıza gelirde sorarsınız diye..

        Hiç bir çikolata renkli arkadaşınızın rengi ben sormadan aklınıza geldi mi?
        Hayır...
        Hiç bir bankada,su parası kuyruğunda ,oturmuş bir vatandaşı renginden dolayı kaldırma düşüncesi kafanızdan geçti mi?
        Biliyorum..Böyle binlerce soruma da hayır diyeceksiniz..
        Biz ırkçılığı bilmeyiz..Çünkü öğrenmedik..Renklerinden ,giyinişlerinden ya da doğdukları yerle ilgili bir ayırmamız olmadı,olmaz da..
       Ama fikir konusunda ırkçılığı bize sor..Bizim ak dediğimize kim biraz değişik bir şey söylerse hemen kara dedi damgasını yapıştırırız..
      Kimsenin ak dediğini de bize tıpatıp benzemezse kabul etmeyiz onu kara dedi diyerek dışlarız..
      Anlaşamayız..Anlaşmayı bilmeyiz..Anlaşmak için konuşmak gerektiğini de..
      Bizim bu ırkçılığımızı kimse anlamaz,kimse çözemez de...
      Obama nın rengini kimse önemsemedi ülkemde..Biliyorum söyleyene de eee ne olmuş gibi anlamsız sorular sordu cevap olarak..
      Bizim geçmişimiz de kölelik yokmuydu?
      Vardı...
      Ama sömürgelerimiz yoktu..
      Bizim Lehistan dan Alman,Korsika dan Fransız,İtalya dan İtalyan kölelerimizde oldu..
      Biz o yüzden ırkçılığı bilmeyiz..
      Ama fikir konusun da ırkçıyızdır..
      Bunu da kabullenmeyiz..

İyi uykular 12 eylül..


İyi uykular 12 eylül...

           Telefon sesiyle uyanıp,televizyonu açıp,ne dediğini çok sonraları anlayacağımız bir haberi dinleyip,o habere o anki yorumunuzu koyup oturup otuz iki yıl o yorumun o anda o kadar yakın yapılabilirliğini görüp susmak...
           O zaman yorumun bizi buraya getireceğini bilmek..Bir şey yapamamak..
           Bugün bu ruh halini yaşayan binlerce insan var..
           12 eylül yargılanıyormuş..
           ABD hala orda..
           Şimdi bile suyuna giden çoğunluğumuz var..Şimdi bile inşa halinde bir ortadoğu,şimdi bile mühendisliği bitmemiş dolar,petrol,gaz yolları planları var..
           Ve şimdi bile bu planları kendileri yapıyor sanan siyasetçi ve bürokratlar var..
           Bu yalnızca iktidarın işi sanmayın..
           İki ,üç,dört kaç taraf varsa hepsi de onlardan...Onların biçtiği rolü oynuyorlar..
          Bunu görmemizde imkansız..Öyle ki görmemizi engelleyen göz bağları da onların..
          Masallarda onlardan...
          İyi uykular dünya...
          İyi uykular ortadoğu...
          İyi uykular Türkiye...
          İyi uykular hepinize...
         

İnci büyüdü ve evleniyor..

    Doğduğun da annem onu anlatırken bir başka şey anlatır gibi anlatmıştı..İlk kez eline çocuk alır gibi sevinmişti.
    Bizde sakin yumuşak bir çocukluk geçirirken onu çok sevdik..
    Benim aklımda hep bir bebek olarak kalışı annemin anlattığı o güzellikten olmuş olabilir , hiç büyütemedim kafamda onu..
     Ve işte evleniyor..
     Artık onu kafamda büyütmeliyim..
     Şimdi de çocukluğunda olduğu gibi sakin ,içten ,güzel bebeğimizi düşündüğü ve kurmaya çalıştığı evlilik birliğinde başarılı olacağını bilerek uğurlayacağız..
      MUTLULUK dolu bir evlilik diliyorum İNCİ...
   
   

Yeniden hoş geldiniz..

   Evet yeniden beraberiz..Bir küçük sorun yaşadık..geçti

Kel bisikleti: Yine yeniden

Kel bisikleti: Yine yeniden :  Güneşin bol göründüğü günler geliyor yavaş yavaş. Işığın bollaşması biraz da senin ışıkla birlikte oluşun. Ne...